Kadın, toplumsal hayatın kurucu aktörü, çalışma hayatımızın ana karakteri, her faaliyetimizin paydaşı; kültürümüzün taşıyıcı sütunu, öğütleriyle davranışlarımızın en belirleyici unsurudur. Bir insan olarak hayatımızın her dönemini farklı rollerle kuşatan kadınların toplumsal konumunu örselemeden, saygınlığını muhafaza ederek hakkını teslim etmek sağlıklı bir toplumsal yapının olmazsa olmazıdır.
Bizim medeniyetimizde kadın, ne dışlanmış ne de istismar edilmiştir. Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü veya kendilerine şeytan gözüyle bakıldığı bir dünyada cenneti annelerin ayakları altına seren, ilim öğrenmeyi ayrım yapmaksızın kadın erkek herkese zorunlu kılan dinimiz, kültür ve medeniyet hayatımızı besleyen asıl kaynak olmuştur. Biz kadın-erkek ilişkisini toplumsal bütünlük, adalet ve hakkaniyet esası üzerine bina etmişizdir.
Tarihte kadınlarımız savaş dönemlerinde kahramanlaşarak nam salmış, kurdukları örgütlerle sivil hayata büyük değerler katmış, siyasette aldıkları görevlerle öncü olmuş, ticaretteki başarılarıyla model ortaya koymuş, sanatta çığır açmış, hayatın her alanında büyük icraata imza atmış, atmaya da devam ediyorlar.
Çağdaş yaşamın hakka ve ahlaka sığmayan dayatmalarının, sanayileşmeyle başlayan kapitalizmin sömürü çarklarının, sapkın bazı yönelişlerin her geçen gün değerlerimizi dejenere etmesinin en büyük bedelini kadınlarımız ödemektedir. Kapitalizmin istismarıyla bir pazarlama nesnesine dönüştürülmeye çalışılan kadın kimliğinin ‘özgürlük’, ‘bağımsızlık’ gibi kavramlarla bezenerek yutturulmaya çalışılmasına karşı hepimiz teyakkuza geçmeli, örgütlü gücümüzle mücadele etmeliyiz.
Kadını veya erkeği toplumsal cinsiyet dayatması üzerinden boz(ul)manın objesi gören ideolojinin tersine kadın, toplumsal uyumun, saygı ve hürmetin, aile yapısının huzur ve güvenine dayalı toplumsal ahlak ve dayanışmanın ana unsurudur. Bize göre kadın, bu bozulmaya ödün vermeksizin, değişen dünyanın zaruretleri ve hayatı kolaylaştırmanın gereği olarak çalışma hayatının her kademesinde yer almalıdır. Kadını korumak toplumu korumaktır.
Bizim değer dünyamızda kadın şu ya da bu düşüncenin ne aracı ne oyuncağıdır; hayatın ana ögesi, kurucu ve koruyucu unsuru olarak evde, toplum, kültür ve çalışma dünyasında hayatın asıl paydaşı, ortağıdır. Ailenin temellerini, kutsiyetini sarsan ifsat ve şiddet hareketlerine müsamahasız bir tutum ve anlayışla karşıyız. Cinsiyet sebebiyle kadın emeğinin sömürü konusu edilmesi bir hak gasbıdır.
Sağlam ve sağlıklı toplumun temeli olan kadına yönelik ve doğrudan insan masumiyetini ve değerini hedef alan her türlü şiddeti reddediyoruz. Çalışan kadınların, işi ve ailesi arasında çoğalıp çeşitlenen sorunlarını, aile yapımızı ifsat etmeyi amaçlayan girişimlere fırsat vermeden toplumsal ve kültürel hassasiyetleri gözeterek çözme iradesinin sürdürülmesi çok önemlidir. Toplumun dokusunu koruyan, çalışma hayatında üreten kadınların hak ettiği değer bir günün değil, her günün konusu olmalıdır.
Doğum ve süt izninden kreş düzenlemelerine kadar yapılan iyileştirmeler isabetli olmakla birlikte, doğum öncesi ve sonrası ebeveyn izinleri artırılmalı, çocuk okula başlayıncaya kadar ebeveynlere yarı zamanlı çalışma hakkı verilmelidir. Bundan başka doğum yardımı miktarı artırılmalı, kadın kamu görevlilerinin emekliliğe ilişkin yaş ve hizmet süresi şartı her çocuk için bir yıl eksik uygulanmalı, yarım zamanlı çalışma uygulamasını sağlayacak ikincil mevzuat düzenlemesi/yönetmelikler ivedilikle hazırlanarak yürürlüğe konulmalı, ders dışı etkinlikler ile okullardaki eğitim-öğretim süresini mesai bitimiyle denkleştirecek düzenlemeler daha fazla zaman geçirilmeden yapılmalıdır.
Eğitim-Bir-Sen olarak, Dünya Kadınlar Günü’nün, kadınların hakkını teslim etme, emeğinin karşılığını esirgememe konusunda bir bilinç tazeleme günü olarak da değerlendirilmesi gerektiğini ifade ediyor; kadınlara, aile, iş ve çalışma hayatlarında başarılar diliyoruz.